20 Şubat 2009 Cuma

Sen neymişsin Maria teyze?


Son bir iki haftam Poyraz için kreş bakma bağlamında bazı ufak araştırmalarla geçiyor. Arkadaşlardan duyduğumuz montessori yöntemini uygulayan kreş araştırması yapıyordum ama galiba oların da çocuklarını gönderdikleri birlik mahallesindeki okul dışında hakkıyla bunu yapan bi yer yok ve kendimizi acaba çocuğu oraya versek biz de oraya mı taşınsak annem de madem evinden memnun değil o da oraya taşınsın falan gibi zincirleme bir takım düşünceler fırtınasının ortasında bulduk. Hala hiçbişeyin kararı verilmiş diil ama dün katıldığımız kreşte düzenlenen seminerden sonra -ki ayda 2 tane oluyomuş 1 senedir- aklımıza iyice yattı bu montessori fikri. Peki nedir bu montessori diyo musunuz? e diyin ama onu şimdi burda uzun uzun anlatmıyım merak eden internetten açsın baksın. Güzel ve faideli bişi o kadar söyliyim yaniii. Asıl işin ilginç tarafı bu yöntemi bulan ve yönteme adını veren Maria Montessorinin 1900'lerin başlarında yaşamış olması, yöntemin 100 yılı aşkın bir süredir uygulanıyo olması ve hala yapılan pek çok bilimsel çalışmada bu yöntemin benzerlerine üstünlüğünün kanıtlanıyo olması.
Yani biz de güya bilim adamıyız bilimsel şeylerle uğraşıyoz falan ama böyle 100 yıl geçecek de benim adımla anılan bişi bulacam hala böyle konuşuluyo olacak, amma ütopik geliyo insana yanii. Hayatını bir şeye adamış ve konusunda çok büyük başarılar elde etmiş insanlara da hep gıpta ederim heralde hiç bir zaman öyle olamayacağımı bildiğimden, içinde biraz kıskançlık da olan bi duygu yani aslında. Öbür taraftan dün bize semineri veren ve kreşinde aynı zamanda sahibesi olan hatun da çok ilgimi cezbetti. Çünkü kendi zamanında (benim mezuniyetimden 2 sene sonra) odtü metalurjiyi bitirmiş üstüne felsefe okurken hocaların takdirleriyle doğrudan yüksek lisansa alınmış sonra da çoluk çocuk sebebiyle masteri bırakıp kendini bu işlere vermiş üstüne üstlük yarım bıraktığı felsefe mastırına da tekrar dönmüş bi şahsiyet. Hiç öyle yalan yanlış falan da diil gayet hakkını vererek bu işi de yapıyor. Gel de takdir etme şimdi.
Heralde benim problemim şu bişeyi sonuna kadar götürmek, işinde en iyisi olabilmek, adından söz ettirebilmek, vay be dedirtebilmek. Galiba azcık ondan biraz şundancı olmak bana yetmiyo yetemiyo, ne dersinizzz????

3 Şubat 2009 Salı

yine gittim, yine gördüm ama niye yine döndüm?


Senenin ilk istanbul gezisini (sömestr tatili nedeniyle biz akademik insanlara tanınan çok özel izin sayesinde) de tamamlamış olarak kürkçü dükkanıma döndüm. Her gidişte ve dönüşte aklım çok oralarda kalıyor ama gelince de Ankaraya alışmak nedense en fazla 24 saat sürüyor. Tabiki kültür-sanat turlarımı aksatmadım. Dakka bir gol bir şeklinde ayağımın tozuyla ilk gün St. Pierre Kilisesinde "geçmişten günümüze ruhani müzik" başlığında koristlerden birinin kuzenim olduğu bir konserle başladım. İnat ettiğim ama bi türlü gidemediğim Dali sergisiyle (ucundan kıyısından yakaladım valla bitmesine 4 gün vardı) devam ettim. Şimdiye kadarkilerden farklı olarak bu sefer Kızkulesine de çıktım. Çok spontan bi gidişti ama hoştu ve ahir ömrümde orayı da görmüş olmaktan mutluyum. Tabiki hergün çıkamadım arada iyi gelini oynayıp yavrumla ilgilendim, mutfak işlerine yardım ettim, hatta akşamları aile eşrafıyla yemekteyiz bile seyrettim. O kadar ki ordan duyulmuş ve internetten desteklenmiş farklı iki kadayıf tatlısı tarifinin birini kayınvalidem birini ben yapıp teyzeye ve diğerlerine tattırarak not bile aldık ama eşit verdiler saolsunlar kimseyi kırmamak için yani kaynanamı kırmamak için diyim çünkü benim kadayıfım daha güzeldi:))
Aralara serpiştirilmiş Beyoğlu-İstiklal kafe-bar muhabbetleriyle de olayın tam hakkını verdim ve aaaaa azkalsın unutuyordum tabiki de ikea yapmadan olmazzzz onu da yapıp ve illaki bişeyler alıp hac vazifemi tamamladım. Çok görmek isteyip gördüğüm, görmek istemeyip görmediğim ve görmek isteyip de göremediğim arkadaşlarım oldu hepsi de iyi oldu tabi özellikle görmek isteyip göremediklerim içimde kalsa da başka bahara diyerek kendimi avuttum. Görüştüğüm arkadaşlarımdan birinin geçen sene babasını kaybettiğini yeni öğrenerek çok üzüldüm ve bir o kadar da onu ne kadar anladığımı farkettim. Üniversiteden sınıf arkadaşım ve aynı zamanda şu anki işimdeki eski mesai arkadaşımla da buluştum, eski günleri yadedip hayatın bizleri nerelere getirdiğini hatırlayarak kah gülüştük kah of çektik.
Velhasılkelam yine mutlu bir İstanbul gezisinden hoş anılarla dönüp hayatımın eski rutinine girdim, arz ederim, yine olsa yine giderim rim rim...